19 Ağustos 2010 Perşembe

PRAG'DA AYAK İZLERİMİZ-TEMMUZ-2010


     Okul daha kapanmadan bu yaz Çin gezisi dışında neler yapabiliriz ;  düşünmeye başladık . Hayat kısa , yol çok ne de olsa..Son dönemde birkaç arkadaşım da gittiği için duyduğum şeyler hoşuma gitmişti . Yine nereden mi bahsediyorum ? Söz konusu şehir küçük mü küçük ; şirin mi şirin , her yerini yürüyerek gezebileceğiniz PRAG..
       Gezi planı yapmaya başlayınca her zaman ki gibi önce internetten Çek Cumhuriyeti ile ilgili kitapları taramaya başladım . Fazla kitap bulamadım . Bulduklarımı da yazımın sonunda yazacağım her zaman ki gibi..
Gelelim hazırlıklara : Önce uçak biletlerimizi Türk Hava Yollarından aldık . Sonra Karl Köprüsüne yakın daha doğrusu iki sokak altından bir otel ayarladık . Bir tek gezi planımız kalmıştı . Onu da elimizdeki kitapları tarayarak hiçbir yeri atlamadan , günlere bölerek çok güzel bir plan hazırladık . Çin'den döndükten sonra bir gün dinlenip tekrar yola düşecektik .
        İşte o gün geldi çattı . Sabah erkenden kalktık . Uçağımız 09:25 teydi . Saat 07:00 de hava alananındaydık . Check-in işlemlerimizi yaptırdık , kahvaltı ettik , biraz da dolaştıktan sonra biletlerimizde yazılı olan kapıya doğru yöneldik . Fakat kapıda Prag ile ilgili bir yazı göremedik . Almanya'ya giden bir uçak için yolcular vardı . Erken merken girelim derken içimdeki tereddüt büyüyordu . Çünkü girmememiz gerektiğini içimden bir ses söylüyordu . Bu arada görevliler de yanlış yaparak bizi içeri almışlardı . Orada otururken Kılıç ailesi diye bir şey duydum . Ayhan "Biz değilizdir " diye geçiştirdi ama ben pimpirikli bir insan olarak görevliyle konuşmaya gittim . O andan sonra da koşmaya başladık . Çünkü kapı numaramız değişmişti . Bize verilen bilette 220 yazıyorken kapı numaramız 306 olmuştu . Bu kapı da bulunduğumuz yerin tam zıt ucundaydı . Koşarak o kapıya ulaşmaya çalışıyorduk . Çünkü uçağın kalkmasına çok az bir vakit kalmıştı . Kapıya vardığımızda bizim için son kez çağrı da bulunuyorlardı . Pür telaş içinde kontrolden geçtik , geçmeye çalıştık . Benim ayağımdaki botlar öttüğü için botlarımı çıkarttırdılar . Bot çıkar , bot giyin ,bavulu al , kapıya koş ve işte nihayet bizi uçağa götürecek otobüsün içindeyiz . Otobüse bindiğimizde ikimizin de suratında gerginlik sonu kalıntıları ve son anda da olsa istediğine ulaşmanın rahatlığı vardı .Uçaktayız..Eğer bu uçağa binemeseydim gerçekten çok üzülürdüm . O kadar hazırlık , masraf ve herşeyden ötesi bir çuval hayal..Hepsini at çöpe yani .  Uçağın koltuğuna kendimizi attığımız an işte o andı . Çok rahatlamıştık . Uçak genel olarak boş sayılırdı . İki saatlik bir uçak yolculuğu  için elimizde kitaplarla hazır bir şekilde arkamıza yaslanıp " BEKLE BİZİ PRAG "dedik .

       Prag havaalanına indik . Uçaktan ayrıldık . Uçağı binaya bağlayan körükten çıktıktan sonra çek polisler bizi durdurup sorgu suale başladılar . Sanki pasaport kontrolünden geçmeyecektik . Çok tuhaf geldi bize . Kadın polis bana pasaportumdaki bir vizeyi soruyordu . Ben de biraz heyecanla vizenin Macaristana gittiğimdeki vize olduğunu söyledim . Pek inandırıcı gelmedi polise . Öyle böyle derken polislerden ayrıldık . Biraz yürüdükten sonra o vizenin Yunanistan vizesi olduğunu hatırlayınca ikimiz de güldük . İstemeden de olsa polisi kandırmıştık .
       Pasaport kontrolünden geçmeden biraz coruna yani çek parası almamız gerekiyordu . Çek parası yaklaşık olarak bizim paramızın 1/13 ' ü . Bir 100 euro bozdurup kontrolden geçtik . Çek yazısı gerçekten ilginçti . Metroya mı , otobüse mi binelim ; nasıl gidelim diye bir süre düşünüp , dolandık . Sonunda bir tabelada otobüs numaralarını bulduk . 119 no'lu otobüse binip havaalanından ayrıldık . Otobüsten Dejvice Metro istasyonunda inip metroya bindik . 5. metro durağı Müstek'te indik . Elimizdeki haritalardan yolumuzu bularak otelimize vardık . Otel Residince Bologna..Çok rahat bulduk ve otelin yerini de çok beğendik . Gitmek istediğimiz her yerin ortasındaydı . Saat 12:00 gibi olduğu için resepsiyonist giriş yapamayacağımızı söyledi . Otele giriş saatine daha iki saat vardı . Biz de bavulumuzu otele bırakıp geziye başlayalım dedik .Bundan sonra gün gün gezi planımıza göre size aktarmak istiyorum . Ama daha önce Prag ile ilgili genel bir bilgi aktaracağım :
    PRAG :Çek Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehriymiş . Çek Cumhuriyeti ve Slovakya birleşikken de başkentmiş . Orta Bohemia'da Vltava Nehri'nin üzerinde yer alıyor ve 1.2 milyon nüfusu varmış . İş dünyası istatistiklerine göre bu sayıya ek olarak 300.000 kişi de, resmi kayıt olmadan Prag'ta yaşamaktaymış . Prag, geniş bir kitle tarafından, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak gösteriliyormuş . Avrupa'nın coğrafi kalbi olan Prag'ın kentsel zenginlikleri , çeşitli imparatorluklar , sanatçılar ve dinsel topluluklar tarafından biçimlendirilmiş ve korunmuş . Bunların arasında geniş , Gotik kale ve katedral kompleksi , Ortaçağ Yahudi Mezarlığı ve 19.yüzyılın "yeni "şehri dikkate değermiş . Prag komünizm döneminde turist haritalarında yer almıyormuş . 1989 yılından bu yana akın akın ziyaretçilerin işgali altındaymış . Prag'ın takma adları, "Altın Şehir", "Doksanların Sol Bankası", "Masal Şehri", "Şehirlerin Anası" ve "Avrupa'nın Kalbi" gibi isimlermiş . 1992'den beri Prag'ın tarihi merkezi , UNESCO'nun listesinde yer almaktaymış .
21 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA : Bavulu bırakıp otelden ayrıldık . Bugün gezi planımızda Prag'ın Yenişehir bölümü vardı . Burada da yok yoktu .Önce otelden sahile doğru yürüyüp Karl Köprüsünü görmek istedik . Çok güzel görünüyordu . Bir kaç fotoğraf çektirip yürümeye devam ettik . Yürüye yürüye Narodni caddesine kadar geldik.Narodni caddesinin girişinin bir başında Cafe Slavia diğer başında Ulusal Tiyatro bulunuyordu . İkisi de görmek istediğimiz yerler arasındaydı . Cafe Slavia edebiyatçıların uğrak yeri olan bir cafeydi .
  ULUSAL TİYATRO : 12 Ağustos 1881'de resmi açılışından birkaç gün önce çıkan yangında kül olmuş . Yangını çatıdaki işçilerin çıkardığı sanılıyormuş . Şans eseri olarak sadece altı hafta içinde yeniden inşası için gereken para toplanmış ve tiyatro ; iki yıl sonra çek besteci Bedrich Smetana 'nın Libuse operasıyla perdelerini açmış .
    Yolun tam köşesinde tüm heybetiyle duruyordu tiyatro . Uzaktan bakıldığında çatısındaki taç görülebilir .Ulusal tiyatroyu görüp inceledikten sonra Narodni caddesinden yürümeye devam ettik . Burası birçok dükkanın olduğu  , insanların yürüyüş yaptığı geniş bir caddeydi .Uzun uzun yürüyerek Prag'da önemli bir meydana vardık . Vaclav Meydanı'na..
 Art Nouveau bir eser
Vaclav Meydanı
  VACLAV MEYDANI: Eskiden at pazarı olan meydan 20. yüzyıl Prag tarihinin etkileyici bir özeti niteliğindeymiş keza bütün gösteriler , yürüyüşler protestolar ve kutlamalar burada yapılırmış .Sağlı sollu eski ve görkemli Art Nouveau (zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımı ) binalarla doluydu .  Prag da her yerde Saray görme imkanınız var .Elimizdeki kitaplara bakıp saray arıyoruz ama bu saraylar bizim bildiğimiz gibi değildi . Yani yine görkemli bir bina vardı ortada ama diğer binalardan ayrı olmayan hatta bitişik bir şekilleri vardı .Bu meydanda da 1-2 tane saray bulunuyordu .Benim meydanda hoşuma giden yanlar ise alabildiğine uzun olması , karşıdaki ulusal müzenin görüntüsü ve sol taraftaki Europa Hoteli .

Europa Oteli
     Meydanda ilerledikçe ortada bir tramvay cafe ve hemen arkasından da Komünizm Şehitleri anıtını görüyoruz.Komünizm'e karşı olduğunu göstermek için Jan Palach adlı genç kendini 1969 yılında burada yakmış .1989 yılındaki Kadife Devrim'den bu yana da bu anıt resmi olmayan bir mabet haline gelmiş .

Komünizm Şehitleri Anıtı 
  Meydanın hemen karşısındaki Ulusal Müze'ye girip gezelim dedik . Ama verdiğimiz 600 corunaya acıdık . En önemli müze olduğunu okuyunca içinde bizim etnoğrafya müzesinde olacak şekilde eserler olacağını düşündük ama aradığımızı bulamadık .İçinde Prag için önemli kişilerin heykelleri , civarda çıkarılan eski eşya ve iskeletler , Avrupa'nın en büyük taş koleksiyonu ve bence müzenin en göz dolduran yeri olan her türlü hayvanın doldurulmuş halinin bulunduğu sergi salonu vardı . Ulusal müzeden ayrıldıktan sonra yine elimizde haritalarla eskiden bir manastır bahçesi olan şimdi ise park haline getirilmiş Fransisken Bahçesine uğradık . Biraz dolaşıp yola devam ettik . Gezilecek çok yer vardı . Yürüye yürüye Yeni Belediye Sarayı'na kadar geldik . Bu arada hava gerçekten çok sıcaktı .Tükettiğimiz suyun haddi hesabı yok .
YENİ BELEDİYE SARAYI: Prag'da pencereden adam atma olaylarının ilk ve en kanlı olanına tanık olmuş . Husçu vaiz Zelivsky 30 Temmuz 1419 da bazı mahkumların serbest bırakılmasını talep etmek için bir grup göstericiyle Belediye Sarayına yürümüş ve istekleri reddedildiğinde binayı taşa tutup grupla birlikte Katolik meclis üyelerini pencereden atmışlar . Ölmeyenleri de mızrakla öldürmüşler. Geçmişi böyle kanlı olan bina günümüzde sosyal etkinliklerin ve düğün törenlerinin yapıldığı bir yer haline gelmiş .
   Yeni Belediye sarayından sonra artık dinlenmemiz gerektiğini düşünerek edebiyatseverlerin uğrak yeri olan bir book-cafeye gittik.Globe Bookstore-Cafehouse . Biraz oturup dinlendik . İlk günün yorgunluğu olsa gerek bu . Çünkü uçaktan iner inmez yola düştük . Birer buzlu çay yorgunluğumuzu az da olsa aldı . Dinlenmek kafidir diyerek tekrar haritalara bakarak yola çıktık .Bulunduğumuz yerin bir arka sokağında Prag'ın ünlü bira evlerinden biri bulunuyordu . Buraya kadar gelmişken onu da ziyaret edelim dedik .  
U FLEKU
    U FLEKU: Kayıtlara göre 1459 yılından beri burada bira üretiliyormuş . Prag birahanelerinin ilk örneklerinin sahipleri sadece para kazanmayı düşünmemişler , bira yapımını bir sanat olarak görmüşler .1762 yılında bira fabrikasını Jakub Flekovsky satın almış ve adını U Fleku ( Fleks ) olarak değiştirmiş . Burada sadece siyah bira üretiliyormuş . Biz birahaneye girdiğimizde içeriden çok güzel akordion sesleri geliyordu . İnsanlar müzik eşliğinde biralarını yudumluyorlardı . Birahanenin bir de kendi bünyesinde müzesi bulunuyormuş . Daha sonra tadım yaparız diyerek oradan ayrıldık . Ne de olsa uğrayacağımız çok yer vardı .
FRED-GİNGER
      Tarihi birahaneden sonra Prag'ın ünlü binalarından birini görmek için tekrar Vltava nehrine doğru yürüdük .Tam köşede aradığımız binayı da bulduk . Fred-Ginger . 20 Yüzyılda yapılan binaya dans eder gibi göründükleri için bu isim verilmiş . Yani Fred Astair - Ginger Rogers....
    Prag'da yürürken gerçekten başınızı öne eğemiyorsunuz . Öyle güzel binalarla karşılaşıyorsunuz ki kafanız devamlı havada aklıyor. Söylenene göre ikinci dünya savaşında Almanların tek bombalamadığı kentmiş burasıymış .İyi ki de öyle olmuş .Artık yavaş yavaş gezi planımızın bugünkü son durağına doğru ilerliyoruz .Nehirden yeni şehrin içlerine doğru girmeye başladık tekrar . Karel Meydanı karşımıza çıkana kadar yürüdük . Meydanın tam ortasında bir bahçe vardı . Bu bahçenin etrafı yol ve yolun kenarı önemli binalarla doluydu . Prag'ın üniversitelerinin bulunduğu bölgeymiş burası .Ayrıca meydanda eskiden bir cizvit okulu şimdi ise hastahane olan görkemli bir bina , manastırlar ve bir de Faust Evi vardı . Bu ev ilgimizi çekmedi değil .
FAUST EVİ
 FAUST EVİ : Bu binada 14. yüzyıldan beri simyacı ve tabiat tarihçisi biri yaşamış .Daha sonra 16. yüzyılda simyacı Edward Kelley 'in mülkiyetine geçmiş .18.yüzyılda ise evin sahibi Ferdinand Mladota'nın kimya deneyleri evin Faust söylencesiyle ilişkisinin güçlenmesine yol açmış .
  Dışarıdan gayet sevimli gözüken binayı geride bırakarak yola devam ettik.Artık planımızn iyice uç noktalarında bulunuyorduk. Yolumuzun üzerinde ünlü besteci Dvorak'ın müzesini gördük ama içine girmedik.
Fotoğrafını çekmekle yetindik . Tabanlarımız bizi geri dönüş yolunda yarı yolda bırakabilir diye korktuk .Şaka bir yana Gps'e baktığımızda 15 km yol yaptığımızı gördük .
Ayaklar isyana başlayınca
Dvorak Müzesi


     Dvorak Müzesinin iki arka paralelinde bugünün bizim için pastası olacak bir yere gittik. U Kalicha (Ayin Kadehi) adlı restorana gittik. Bu restoranın özelliği ünlü yazar Jaroslav Hasek'in zamanını burada geçirmesi ve ünlü eseri Aslan Asker Şvayk'tan esinler taşımasıydı . Duvarların hepsi Şvayk ile süslüydü . O zamanlar yaşamış birçok insanın imzaları hala duvarlarda bulunuyordu.Restoranı gezip fotoğraflarımız çektikten sonra otele en kısa nereden gideriz diye düşünerek haritaları elimize aldık . Yorucu ama dolu bir gün olmuştu . Otele yerleşip , duşumuzu alıp ve yeterli derecede dinlendiğimize inandıktan sonra akşam yemeği için dışarı çıktık .Prag'da para birimimiz değerli olsa da fiyatların sonu o kadar sıfırlı ki yine aynı parayı harcamış oluyorsunuz . Güzel bir akşam yemeği yedik . Sanırım 60 tl ayarında bir para vererek ; biraz da Karlova Caddesi'nde gezinerek tekrar otele döndük. 
Ayaklarımız iflasın eşiğindeydi çünkü .

U KALİCHA
22 TEMMUZ PERŞEMBE : Sabah otelimizde aldığımız klasik Avrupa usulü kahvaltıdan sonra sokaklara attık kendimizi . Bugünkü hedefimiz bulunduğumuz yerin tam karşı kıyısı olan Mala Strana ( Küçük Mahallle ) bölgesi ve kale bölgesiydi . Karl köprüsünü geçerken sağlı sollu Çek tarihinde yeri olan heykelleri inceledik . Köprünün üzerinde yoğun çatışmalar oljmuş bir zamanlar . İsveçlilere karşı Çekler ülkelerini savunmuşlar . Ayrıca  dün Çek tarihinde olan  pencereden atmaları bahsetmiştik , bugün köprünün üzerinde köprüden atılan bir rahip için yapılan bir anıt gördük . Köprü gerçekten ihtişamlıydı . Biz sabah geçtiğimiz için kimseler yoktu . Fakat biraz daha gün ilerlediğinde köprünün üzeri hem çok kalabalık hem de değişik değişik sanatçı grupları ile dolu oluyor . Ressamlar , takı satanlar , müzik yapanlar ...
Karl Köprüsü Üstü
Nehre Atılan Rahip İçin Anıt
Köprü Üstü Farklı Heykeller
Adak Kilitleri
         Köprüyü geçtikten sonra  Mala Strana bölgesine dalmadan önce Campa Adası bölümüne geçtik . Bu adacık küçük köprülerle anakaraya bağlıydı . Hoş sakin küçük bir meydanı vardı . Sabah dinginliği ile gerçekten çok hoş gözüküyordu . Campa Adasında yürürken daha doğrusu daha köprünün üzerindeyken bile gördüğümüz su değirmenine ulaştık . Eskiden sanırım 3 adet değirmen varmış . Ve bunlar manastıra aitmiş amma şimdi sadece bir adet kalmış . Campa Adasında değirmenin tam önünde yine bir sürü adak kilidi ile karşılaştık . Burada biraz oyalandıktan sonra küçük bir köprüyle Mala Strana tarafına geçtik . Elimizdeki notlarda bizim için önemli olan bir yere ulaşmak istiyorduk . John Lennon Duvarı 'na..Biraz daha ilerleyince sağda uzun bir duvarın boydan boya resimlerle dolu olduğunu gördük . Aradığımız duvarın bu olması gerektiğini düşündük . Ve sonunda o resmi de bulduk .
John Lennon Duvarı
JOHN LENNON DUVARI : Kısaca hikayeyi anlatırsak . 1980 yılında John Lennon öldüğü zaman bir üniversite öğrencisi bu duvara resmini yapmış . Daha sonra polisler resmi silmiş ; öğrenciler tekrar yapmış ; polisler tekrar silmiş  ...Ta ki 1989 devrimine kadar bu böyle sürmüş . Devrimden sonra artık resim olduğu gibi duruyormuş . Hatta John Lennon'un ölüm yıldönümünde burada şarkılar söyleniyormuş . Bu ünlü duvardan ayrılarak Mala Strana içlerine doğru devam ettik. Bu bölgede gün boyu o kadar ço dolaştık ki günün sonunda gerçekten bütün sokakları ezberlemiş olduk . Mala Strana'nın en alt kısmından başlayalım diyerek biraz aşağılara indik .Burada Wallenstein Bahçesi ve Sarayını gördük . Gerçekten çok bakımlı ve güzel bir bahçeydi  .Zaten bu saray ve bahçe yapılırken amaç kraliyet ailesinin sarayının görkemini geride bırakmakmış . Galiba amaca ulaşılmış .
Wallestein Bahçesi ve Sarayı
Burada biraz oturup soluklandık . Hava gerçekten çok sıcaktı . Ben elimdeki haritalardan gezi rotamızın nasıl devam etmesi gerektiğine dair araştırma yaparken Ayhan ise karşısına çıkan her insanın fotoğrafını çekmeye devam ediyordu . Bahçeden çıktıktan sonra Prag'ın ünlü sokağı Nerudova'ya doğru çıkmaya başladık . Nerudova'nın özelliğinden kısaca bahsedersek : 1700 lerin sonlarına kadar Prag'da posta numarası diye birşey yokmuş . Her evin üzerinde kendine ait plakalar varmış ve evler bu plakalarla anılırmış . Bu plakaları ise kraliyet armalarının üzerindeki temsili şeylerden alıyorlarmış .
Plakası Üç Keman Olan Ev
Plakası Altın Anahtar Olan Ev
Plakası Yeşil Istakoz Olan Ev











Plakası Kırmızı Kuzu Olan Ev

Bu sokakta ilerlerken bayağı oyalandık . Hem plakaları fotoğraflayalım dedik, hem de etrafı inceledik . Dükkanlarda çok güzel şeyler vardı . Bir ülkeye gittiğim zaman hemen oraya özgü bir takı almak isterim . Prag'da da bolca emaye işi kolyeler vardı . Değişik değişik aldım onlardan . Ve tabi birçok dükkanda gözünüze çarpacak Prag kuklaları vardı . O kadar sevimli ve gerçekçiler ki insanın çok hoşuna gidiyor .Ve tabi ki karnınız acıktığında ayak üstü yiyebileceğiniz simit tarzı birşey bulduk .
Sevimli Prag Kuklaları
Prag Peksimeti






   Nerudova Sokağından nehre doğru döndüğünüzde sağınızda kalan taraf küçük bir İtaltan Mahallesi gibiydi . Biz de o tarafa doğru yöneldik . Amacımız burayı geçerek Petrin Kulesi Ve Parkını gezmekti . Fakat orman içi ve ağaçlık olduğu için girişlerden birini bulduk ama ilerlemek bir sorundu . Her yöne doğru gidebilirdik .Bu esnada devreye Ayhan ve Gps'i girince yolumuzu rahat rahat bulduk . Aslında bu tepeye bir fenüküler varmış ama biz yürümeyi tercih ettik . Prag'da trekking yapmadık demeyeceğiz böylelikle . Hava sıcak olduğu için kan ter içinde tepeye vardık . Her tarafımızdan ter damlıyordu açıkcası .Kulenin girişinde dilim karpuz satıyorlardı . Hemen ondan birer dilim alıp yedik ve biraz ferahladık . Burası da her yer gibi bayağı kalabalıktı . Ben tekrar ter içinde kalmamak için asansörle çıkmayı tercih ettim . Ayhan ise merdivenlerden çıktı . Peki bu Petrin Kulesinin özelliği ne idi kısaca anlatırsak :1900 lerde bir sergi yapılıyor bu sergi için yapılmış bir yer burası . Yapılırken de Eifel'e benzetilmiş . Yüksekliği Eifel'in 1/4 ü yani 60 metreymiş . Küçücük bir asansörle yukarı çıkıyoruz . Yukarıdan manzara güzel gözüküyor . Tüm Prag ayaklarınızın altındaydı .
Petrin Kulesi
Ayhan Petrin Kulesinde
Kuleden Kale Manzarası
Petrin Kulesinden Manzara









  Kuleden indikten sonra bu tepede bulunan eğlenceli bir yere gittik . Aynalar Labirenti'ne . Bu labirentte aynı tarihte aynı sergi için yapılmış .İçeride daha çok çocuklar vardı . Hatta Ayhan içeri girmek istemedi ama ben zorla onu içeri soktum . İyi de oldu çünkü içeride bayağı eğlendik . Aynalarla dolu bir kapalı mekan .Aynaların yansıması ile oluşan görüntüler hoş oluyordu .
Aynada Sayısız Ben
Ve Sayısız Ayhan


   Kafka Müzesi Bahçesi
  Artık Petrin Tepesi'nde işimiz bitince geldiğimiz yoldan geri döndük . Mala Strana'yı geçerek Karl Köprüsü'nün bu taraftaki girişine kadar geldik .Ama köprüye çıkmadan sol tarfa yönelerek kale yoluna doğru ilerledik . İlk karşımıza çıkan heman sağımızda ve nehir kenarında kalan Franz Kafka Müzesiydi . Müzeye girdik . Standlarını gezdik . Dolaştık , bol bol fotoğraf çektirip yolumuza devam ettik .

Kafka Museum
 Nehir kenarından devam ederek kaleye iyice yaklaştık . Kaleye bu tarafatan  merdivenlerle çıkılıyor .Merdivenleri aşınca karşınızda kalenin girişini bulabilirsiniz . Kale hala devlet görevlilerinin barındıkları yermiş . Kalede görmek istediğim Altın Yol Sokağı diye bir yer vardı . Ama restorasyon çalışmaları nedeni ile kapalıydı . Ne yapalım diyerek yola devam ettik .İlerlediğiniz de zaten direk Prag'ın her görüntüsüne hakim olan Aziz Vitus Katedrali ile karşılaşacaksınız .Tüm görkemiyle karşınızda duracak . Gotik mimariden dolayı da biraz ürkütücü tabi ki . Katedralin önünde biraz dinlenerek hem ortamı dinledik hem de kendimizi zira sabah 9 sularında yola çıkmıştık . Bir gün daha yürüye yürüye geçirdik . Ayaklarımız sanırım artık biraz iflasın eşiğindeydi . Kalenin arka tarafında kraliyet bahçeleri vardı . Biz 1. ve 2. avluyu geçerek kaleden ayrıldık .
    Kaleden sol tarafa doğru yürürseniz biraz eğimle iniş yaparak tekrar Nerudova Sokağı'na çıkabilirsiniz . Biz de sabah geldiğimiz yerden Karl Köprüsünü geçerek otelimize vardık .Artık dinlenme vaktidir ...
 Aziz Vitus Katedrali
23 TEMMUZ CUMA : Prag bu sabah yağmurla karşıladı bizi . Sıcaktan daha iyidir diye düşündük . Ama kesintisiz yağdığını görünce de biraz korktuk . Yağmurun hafiflediği bir an kendimizi son gezi parkurumuzu da tamamlamak için dışarı attık . Allahtan şemsiyemiz yanımızdaydı . Bugün Prag'ın Eskişehir ve Josefov bölümlerini gezecektik .       Otelimizin arka sokaklarından Eskişehir bölümüne doğru yürümeye başladık .Birkaç fayton dışında trafiğe kapalı ve tarihi yapılarla çevrili olan Eski Şehir Meydanı oldukça güzel bir alan . Meydanın her tarafı kafelerle çevriliydi . Celetna ve Ovocny gibi yürüyüş caddelerinde yürümek oldukça zevkliydi . Celetne da birçok defalar yürüdüğümüzü itiraf edebilirim .Meydanda birçok önemli yer vardı .Tyn Kilisesi tüm görkemiyle meydana adımınızı atar atmaz sizi karşılıyor .Kinsky Sarayı da öyle .Yanyana dizilmiş plakalarıyla ünlü binalar , Astronomi Saati , yolun sonundaki Barut Kulesi... Yok yok anlayacağınız .


Eski Şehir Meydanı
        Saat 11:00 e doğru geldiği için Eski Belediye Binası önündeki Astronomi Saatini  gözlemeye gittik.Burada her saat başı bir gösteri oluyordu . Saat başları o kadar kalabalık ki , herkes bu seramoniyi izlemek için toplanıyordu .

Astronomi Saati
ASTRONOMİ SAATİ: Saatin çalışma mekanizması şöyle ilerlemektedir. İlk önce , saatin solunda bulunan ve ölümü simgeleyen iskelet sağ elinde tuttuğu ipi çeker . Ölümün öteki elinde ise ters çevirdiği bir kum saati vardır .Ardından yukarıdaki iki pencere açılır ve havariler önlerinde Aziz Petrus ile dönmeye başlarlar .Bu bölümün sonunda bir horoz öter ve saat başını belirten çan çalar .Son olarak da saat kulesinin en üstünden bir zırhlı şövalye trompetini şehrin dört bir yanına çalar .Başını sallayıp duran figürlerden bazıları keyfin sembolü Osmanlı , kibirin sembolü Yahudi de bulunur . Bir benzerini İsviçre'nin başkenti Bern 'de görmüştüm .Aynı kalabalık orada da saat başlarında saati görmek için hücum ederdi .
Saat seromonisini izledikten sonra etrafı dolaşmaya devam ettik . Arka sokakladan birine Melantrichova Sokağına dönecek olursanız , "İki Altın Ayılı Evi " görebilirisiniz . İki ayı rölyefinin işlenmiş olduğu taç kapı Prag'daki en güzel Rönesans taç kapılardan biriymiş .
İki Altın Ayılı Ev

Meydanda devam ettikçe "Taş Keçili" eve rastlarsınız .Bu evin özelliği Kafka'nın Taş Keçi'deki Berta Fanta 'nın edebiyat salonuna devam ediyor olmasıymış .Hatta Kafka birçok kereler Einstein'le de burada buluşmuş . Aslında hem Taş Keçi hem de Yahudi Mahallesine gelmişken biraz Prag'lı Kafka'den bahsetsek iyi olur .

Taş Keçili Ev
Prag ve Kafka : 1883 ve 1924 yılları arasında yaşamış sanatçı  Eski Şehir Devlet Lisesi'ne gitmiş .Daha sonra babasının bir dükkan açtığı Kinsky Sarayı'nda çalışmış .Almanca yazan öteki edebiyatçılarla Taş Keçili Ev'de buluşurlarmış .Yapıtlarında dile getirdiği bungun ve iletişimsiz insanların yaşamı kapitalizmin getirdiği yalnız ve yabancılaşmış yaşamların habercisi gibi aslında . Eserlerinin büyük bölümü öldükten sonra yayınlanmış . Kafka'nı mezarı ise Prag'taymış .
            Celetna Sokağında ilerledikçe karşınıza Siyah Madonnalı ev  ve Barut Kulesi çıkar .
Siyah Madonnalı Ev
Kinsky Sarayı  
 Barut Kulesinden sağa döndüğünüzde ise Yeni Belediye Sarayı  ve Demokrasi Meydanı ortaya çıkar . Biz Eski Şehir Meydanını bitirip Yahudi Mahallesi Josefov a döndük ama içine dalmadık .Önce iki mahallenin sınırında kalan Kafka Kafeyi arayıp bulduk . Birer Kafka Kafe içtik ve Elmalı Strudel yedik. Kafka bu kafede bu ikiliyi yermiş genelde . Kafede biraz oturup soluklandıktan sonra Josefov'a doğru yöneldik . Her taraf sinagog dolu idi ve çok kalabalıktı .Eski Yahudi mezarlığına girmedik ama Josefov'u tam bir tur yaparak ayrıldık .
Kafka Kafe




Josefov'un Hikayesi  : Hristiyanlar yahudileri genel olarak hor görüp yangın çıkarmak ve hırsızlıklarla suçlarlarmış . Bu ayrımcılık 1784 yılında II. Josefov ile birlikte azaldığı için yahudi mahallesi onun adını almış .
  
Yahudi Mahallesinden ayrılıp Demokrasi Meydanına doğru yürüdük . Bu arada Prag'da oldukça fazla sayıda dağcılık malzemesi satan dükkanlarla karşılaştık . Hepsini dolaştık sanırım . Ben de en sonunda ayak numarama uygun bir sandalet alabildim .Demokrasi Meydanında oldukça uzun bir mesafe yürüyerek Florenc'e geldik . Burası hem bir metro istasyonu hem de şehirler arası otobüs terminaliydi . Ertesi gün Karlovy Vary'e gitmeyi planladığımız için otobüs bietlerimizi alıp aynı yoldan geri döndük . Karl Köprüsüne geldiğimizde bayağı yorgunduk .
Karl Köprüsünde Sanat
 Köprüyü geçip güzel sandviçleri olan bir dükkandan sandviç alıp geri döndük . Akşam üstü saatleri olduğu için köprü alabildiğine canlıydı .Köprüde 1-2 fotoğraf çekip otelimize döndük . Ertesi günkü şehirlerarası yolculuk için dinlenmemiz gerekiyordu .
Çek Şövalyesi
 24 TEMMUZ CUMARTESİ : Bütün gece yağmur yağdı . Sağanak altında kalacağız diye korkuyoruz . Ama yapacak birşey yok . Sağanak da olsa yola düşeceğiz . Dün gece yağmurdan dolayı yemeğimizi otelde yedik .Hava serin diye çorba içelim demiştik .Gerçekten enfes bir çorba içtik . Otelin mutfağını Lübnanlılar işletiyorlardı . 1- 2 Gündür yemek yerken iki bayanla yanyana geliyoruz . Dün akşam onlarla da tanıştık .İtalyanlarmış ve öğretmenlermiş .Hoşumuza gittiler ve biraz sohbet edip onlardan ayrıldık .
        Bu sabah ise kahvaltıdan sonra hemen yola düştük .Hava gerçekten üşütücü .Benim zaten botlarım ve taytlarım olduğu için iyi sayılırım ama Ayhan'ın sadece şortları ve sandaletleri olduğu için durumu kötüydü .Otobüsümüz saat 10:30 da olduğu için fazla hızlı hızlı Florenc'e doğru yürümeye başladık .Terminale geldiğimizde ,otobüsü beklerken bir Türk ile tesadüfen tanıştık . Yeni işinden ayrılmış bir inşaat mühendisiydi .Kalkış saatine adar sohbet ettik .Sevimli bir kızdı .Onun otobüsü de 11 de imiş ,yani peşimizden o da geliyordu Karlovy Vary'ye doğru .
        Otobüsümüz tam vaktinde geldi .Otobüse yerleştik .Kalmadan hostes herkesin kemerinin takılı olup olmadığını kontrol etti .Biz Ayhan'la çok şaşırdık tabi .Ama çok hoşumuza gitti . Sonra arkasından değişik değişik dergi ve gazete dağıtımı yaptı ve capuchino dağıttı .İlk seferi ücretsiz olmak üzere içecek alabiliyorsunuz .Ve kulaklıklar dağıtıldı . Bu arada otobüs gerçekten konforluydu .Sanki uçakta gidiyormuşsunuz gibi . 
        Yol boyu etrafı izledik .Her taraf tarla doluydu .Uçakla gelirken de bunun farkını varmıştık zaten .Köylü yine ekimini yapıyordu .Bizim ülkemizdeki gibi herkes şehirli olmaya çalışmıyordu.Prag Karlovy Vary arası 1 saat 45 dakkika kadar sürüyor . Kısaca Karlovy Vary'den bahsedersek :
KARLOVY VARY : Konum olarak Prag'ın 140 km batısında bulunuyor .Efsaneye göre IV.Karl 'ın av köpeklerinden birinin bir sıcak su kaynağına düşmesiyle ,şehre servet kazandıracak mineral su kaynakları bulunmuş .1522 yılında kaynağın tıbbifaydaları yayınlanmış ve 16. yüzyılda burada 200'ün üstünde kaplıca inşa edilmiş .Günümüzde ise 12 adet sıcak su kaynağı bulunmaktaymış .Vary sıcak su kaynağı demekmiş .Suyu sindirim sorunlarına iyi geliyormuş .Ayrıca porselenleri ve Moser cam işlerinin yanında konserleri ile ünlü biryermiş burası .Atatürk'de cumhuriyet döneminde sanırım buraya gelerek kaplıcaları incelemiş .Yalova Termal Kaplıcaları Karlovy Vary'den esinlenerek yaptırılmış .
Karlovy Vary Kağıt Helvası
         Uzun lafın kısası biz de kah etrafı izleyerek kah yağmuru düşünerek sonunda Karlovy Vary'e vardık .Yağmur yoktu ama " az sonra geleceğim " diyordu . İlk işimiz bir mağazaya girip Ayhan'a bir kot pantolon ve sweetshirt almak oldu .Sonra dolaşmaya başladık .Kitaplarda da okumuştuk Karlovy Vary'nin kendine has bir kağıt helvası vardı hemen ondan 2 tane aldık ve afiyetle yedik .Gerçekten bizim kağıt helva ile hiç alakası yoktu .Daha lezzetli ve gerçekten bir kağıt kadar inceydi .Üstelik çikolatalı,vanilyalı,limonlu gibi değişik tatları da vardı .
Karlovy vary Sokakları
   Kağıt helvalarımız yerken bulunduğumuz sokak üzerinde ilerlemeye başladık .Bir bölge haritasına geldik ama nerede olduğumuzu bulamadık .Aynı şekilde birkaç turistte bizim gibi nerede olduklarına bakıyorlardı .Sonuç yok ..
Aynı sokakta ilerleyelim dedik . Bu sokak otobüsten indiğimiz sokağın bir üst paraleliydi , yürürken yürürken anladık .Tekrar alt paralele indiğimizde bir sürü Asyalı meyve satıcısı gördük ve hemen birkaç çeşit meyve aldık .Bu arada uzaklardan Terminali de görmüştük .Terminale gittiğimizde bize bilgi verecek bir info merkezi de bulup 1-2 harita aldık .Artık daha iyi gezebilirdik .Tekrar ilk indiğimiz yere doğru ilerledik ve Karlovy Vary'nin gezi yolunu bulduk .
Karlovy Vary Gezi Yolu
Ortadan bir nehir kolu geçiyordu sağlı sollu otellerle olu olan bir yol .Yürüyüş esnasında hediyelik eşya dükkanları ile de bol bol karşılaşıyorduk .Bu arada yürürken gördüğümüz parkalardan birinde günün tarihine uygun düzenlenen bir çiçek görüntüsü vardı . Çok hoşumuza gitti .
 Zamane Parkı
Otobüsümüzün dönüş saatine uygun olarak ileri gidebildiğimiz kadar yürüdük . Bir ara bütün insanların elinde bardaklarla birşeyler içtiğini gördük .Biz de jeton sonradan düştü .Tabi ki insanlar termal sudan içiyorlardı .Biz de hemen deneyelim dedik .Ayhan pek beğenmedi ben de çok beğenmesem de içmeye çalıştım .Yol üzeri karşılaştığımız bir kağıt helvacıdan bu sefer çikolatalı helvalar alıp yine yolda ilerlemeye devam ettik .Ama git git manzara hep aynı fazla bir esprisi yok aslında .Fakat turisti bol bir şehir burası .Her taraf tuist doluydu .Hatta bolca Türk ile de karşılaştık.
Hoş Bir Manzara
Ama her güzel şeyin bir sonu var işte .Karlovy Vary'den ayrılmak üzere terminale doğru yola çıktık  .Bu arada terminale giderken Çeklerin ünlü bir içkisi var .Becherovka diye onun küçük küçük standlarını gördük .Kısaca ondan da bahsetmek isterim .
BECHEROVKA : Her restoranda ve pub'da aperetif ve aromalı likör olarak sunulan ve aromalı otlardan yapılan sarı renkli keskin bir içkidir .Tonikle biraz yumuşayabilirmiş ama biz buz kullanıyoruz .
Becherovka Standı
Dönüş Yolunda Ayhan'ım
 Terminale daha yaklaşmadan midemde bir hareketlilik hissettim ve doğruca bir alışveriş merkezine koştum .İçtiğim termal suyun bu kadar etkili olacağını düşünmemiştim .Böylelikle  Karlovy Vary termal suyunu da test etmiş olduk ." Neye uğradığımı şaşırdım desem " yalan olmaz .
    Terminalde yine sabah karşılaştığımız genç inşaat mühendisi arkadaşımızla karşılaştı .Onun otobüs saati bizden 1 saat önceydi ama biz de biletlerimizi 50 coruno farkıyla onunla aynı saate değiştirip otobüse bindik .Prag'a döndüğümüzde hava biraz daha iyi sayılırdı .Florenc de inerek yürüye yürüye otelimize doğru ilerledik .Yolda yine gezilecek görülecek eksik birşey var mı araştırması yaparak ilerledik .Örneğin bütün yazım boyunca heryerde görmemize rağmen Mucha'dan hiç bahsetmemiştim .Şimdi kısaca ona değinmek istiyorum .

         Art Nouveau sanatçısı olan Mucha Çek Cumhuriyetinde ulusal bir kahraman gibi kabul edilirmiş .Mucha müzesinde sanatçının günlükleri , eskizleri  ve resimleri sergileniyor .Ve tüm Prag sokaklarında ,dükkanlarda onun eskizlerinin olduğu afiş ve resimleri bulabilirsiniz . 
       Otel dönüş yolunda 1-2 gündür bu adamla karşılaşıyoruz .Onun için üzülsek de yapacağımız herhangi birşey yok .Bu adamı tesadüfen Ayhan keşfetti .Ama bizim gibi kafası havada gezip keşfedenler ,devamlı fotoğraf çekiyorlar .Çok hoşumuza gitti .Yani daracık bir sokakta bir çatıda bu şekilde sanat yapılması çeklerin ne kadar yaratıcı olduğunu bize bir kere daha göstermiş oldu .Otelimize vardığımızda nefis birer Lübnan usülü çorba daha içip kendimizi yumuşak yatağımıza bıraktık .Prag'da bir gün daha böyle bitmiş oldu . 
25 TEMMUZ PAZAR : İşte dönüş günü geldi sonunda .Bugün istediğimizi yapacaktık , çünkü gezi planımıza göre heryeri bitirmiştik .Sabah fazla erkence kalkmadık . Bavulumuzu topladık .Kahvaltımızı yaptık .Saat 11:00 gibi otele bavulumuzu bırakıp gezintiye çıktık .Bugün elimizdeki kitaplarda yazan birşeyi denemeye karar vermiştik .Kitaplar bize 22 nolu tramvaya binerseniz heryeri gezebilirsiniz diyordu .Biz de öyle yaptık .22 nolu tramvaya Karl Köprüsü'nden bindik ama biletimizim olmaması bizi biraz tedirgin etti .Tramvay bizim 4 gündür gezdiğimiz yerleri gerçekten gezdiriyordu .Böylelikle bizden bir kere daha üzerinden geçmiş oluyorduk .Merkezden artık iyice uzaklaşınca inelim diye düşündük .Biletsizlik bizi gerçekten germişti .İndiğimiz yerde bilet alarak tekrar dönüş tramvayına bindik .Bu sefer bindiğimiz yerde değil tam nehrin karşısında kalede yani karaliyet bahçelerinin olduğu yerde indik .
    Yürüyerek Nerudova Sokağına geldik yine .Şirin görüntülü bir kafeye oturup dinlendik .Geldiğimden beri kafelerde viayana kahvesi ve Tuerco (Türk ) Kahvesi görüyordum .Bu sefer Viyana Kahvesini denemek istedim .Kafenin tatlı standında çok güzel çilekli turtalarda gözüküyordu .Viyana kahvesini denedim ama hiçbir özelliği yoktu .Bir cafe latteden farksızdı .Bir de sanki özel bir kahveymiş gibi satmalarına biraz güldük .Ne de olsa Viyana'ya kahve bizden gitmişti .Aslında Tuerco Kahvesini denemeliydik .Ama onu da artık Viyana'da deneriz dedik.
    Yürüye yürüye son kez Mala Strana'yı ,Karl Köprüsünü geçtik .Köprü üstündeki sanat panayırını geçtik .Köprüyü geçince karşımıza kanguru misali bacakları olan 4-5 arkadaş çıktı .Ben daha önce böyle bacaklar görmemiştim .Ayhan internette gördüğünü söyledi .Bacaklar insanın fazla yorulmadan biraz da zıplayarak ,rahat bir şekilde gitmesini sağlıyormuş .1-2 fotoğraflarını çekip Eski Şehir Meydanına doğru son kez yürüyelim dedik .Meydan yine kalabalıktı .

Kendimize meydandan Prag'a özel bir simit alalım dedik .Simidimizi yiyerek ,etrafı son kez gözlemledik .Ayhan özel ilgi alanı olan satrancın değişik bir versiyonunu buldu .Biraz onu inceledik . Sokakları son beş günün bir özeti gibi gözümüzün önünden geçirerek otele vardık .Bavulumuzu alıp ilk gün indiğimiz Müstek Metrosundan giriş yaptık . Yine Dejvice Metro durağında indip 119 nolu terminal otobüsüne bindik .Havaalanına giriş yapıp Duty Free'den her zamanki gibi bir Baileys aldık .Sonrası mı ? Malum ...
Prag Simidi-Bretzel
Üç Kişilik Satranç 


















...Uçağımıza bindik ..Ve son durak Atatürk Hava Limanına indik .Bir gezi daha bittiği için üzgün ,ama yurda döndüğümüz için sevinçli bir şekilde evimize vardık ..
Bu arada Prag ile ilgili okuduğumuz kitap ve filmlerden son olarak bahsetmek isterim:

OKUDUĞUMUZ KİTAPLAR

ÇEKOSLOVAKYA SORUNU-Prof.dok.Yılmaz Altuğ
PRAG-1900-2000 --Boyut Yayınları Mimarlık ve Kent Dizisi
PRAG GÖRSEL GEZİ REHBERİ-Dost Yayınevi
ON ADIMDA PRAG-Dost Yayınevi

İZLEDİĞİMİZ FİLMLER

AMADEUS
VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
MİSSİON: İMPOSİBLE
LES MİSSERABLES
THE SHOOTER
FROM HELL
KOLYA


Tüm bunlardan sonra YOL bizi bir daha nereye çağırır bilinmez..Görüşmek dileğiyle..